Emperyalist kapitalist sistemin ekonomik siyasi krizi, uluslararası boyutuyla günden güne derinleşmektedir. Egemenlerin içine saplanıp kaldıkları krizin faturası ise ezilen dünya halklarına kesilmektedir. Emperyalistlerin kriz faturaları, dünya halklarına kesilirken Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında bilinen ya da “yeni” politikalarla iç savaşlar ve emperyalist savaşlar ile yeryüzü kan denizine çevrilmektedir. Suriye’de yılları ardında bırakan savaş, Suriye halkına kan, acı ve gözyaşı getirmiştir. Ardı arkası kesilmeyen göçlerle emperyalizmin kanlı savaşından kaçan Suriye halkı, yerinden yurdundan edilerek göçe zorlanmıştır. Krizin yankıları kendini emperyalist-kapitalist ülkeler ve bağımlı ülkelerde farklı biçimlerde göstererirken; Avrupa ülkelerinde sağcı-muhafazakâr, ırkçı partiler parlamento seçimlerinde egemen kliklerin temsilcisi olmuştur. Yükselişe gecen faşizm, dünya halklarının üzerine kara bulutlar gibi çökmektedir. Emperyalist-kapitalist sistemin içine girmiş olduğu krizin yansımaları, emperyalizme bağımlı ülkemizde de yansımasını kaçınılmaz bir şekilde bulmuştur. Ülkemizde de sürekli faşizmin temsilcileri, yönetememe krizi ile gömlek değiştirerek, başta Kürt ve Türk ulusu olmak üzere çeşitli milliyetlerden halkımıza dönük saldırılarına tüm pervasızlığı ile devam etmektedir.
OHAL’lerle, KHK’larla halkımıza dönük art arda gelişen saldırılar altında egemen kliğin temsilcisi T. Erdoğan-AKP hükümeti; “erken seçim” kararı ile 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin olacağını açıklamışlardır. Emperyalist-kapitalist devletlerde ve özellikle bizim gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde parlamento ve “demokrasi” oyunları, yığınları aldatmanın temel araç ve yöntemi olmaktadır. Özellikle emperyalist kapitalist ülkelerde gelişen ekonomik kriz, ülkemizde yansımasını bulmuş ve yönetememe krizine giren R.T. Erdoğan-AKP’nin temsil ettiği klik “erken seçimle” mevcut sistemi tahkim etme telaşına girilmişlerdir.
Erken seçim kararı alan Erdoğan-AKP hükümetinin temsil ettiği klik yönetememe krizini, kitlelere dönük saldırılarını pervasızlaştırarak ve en demokratik haklar ve legal mücadele alanlarına dönük tahammülsüzlüklerini siyasi soykırımlarla göstermektedirler. 1 Kasım 2015 seçimleri ile seçilen HDP’li milletvekilleri tutuklanmış, Kürt belediyelerine kayyumlar atanmış, belediye başkanları ve çalışanları tutuklanarak cezalar yağdırılmıştır. Devrimci sosyalist gazeteler, dergiler kapatılmış; çalışanları tutuklanarak onlarca yıl cezalar verilmiştir. Egemen sınıflar ve temsilcisi AKP hükümeti, gerilla alanlarına dönük sistemli yüksek teknolojik saldırıları ile devrimci-komünistlere dönük imha operasyonlarına tüm hunharlığı ile devam etmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi gerekçelendirilerek; saldırıların menziline koyulan binlerce devrimci demokrat kamu çalışanları, OHAL ve KHK’larla işlerinden çıkarılmış, göz altına alınıp tutuklanmıştır. Faşist TC devleti, devrimci demokrat tüm muhalif kesimlere hunharca saldırırken uluslararası arenada da emperyalizme bağımlılığının gereğini yerine getirmiş, bölgedeki gerici-çetelerle Efrîn’e saldırarak, Efrîn ilhakına soyunmuştur.
Sürekli faşizmin hüküm sürdüğü ülkemiz coğrafyasında egemen sınıflar yer yer parlamento maskesine ihtiyaç duymakta ve yönetememe krizlerinde bu maske ile “demokrasi” oyunları oynayarak halkın gözünü boyamaktadır. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinin tutuklandığı, belediyelere kayyumların atandığı ve belediye başkanlarının, çalışanlarının tutuklandığı, legal gazete dergilerin kapandığı, sanatçısından yazarına muhalif her sesin susturulduğu en demokratik mücadele sahalarının terörize edildiği bir dönemde egemenler yeniden “demokrasi” oyununa sarılarak yönetememe krizini aşmak adına “erken seçim”lerle mevcut çürümüş sistemlerininin ömrünü uzatma telaşına bürünmüşlerdir. Kurulan ittifaklar ise çeşitli milliyetlerden halkımız üzerinde sömürü zulüm ve katliam anlayışını rehber edinmiş egemen kliklerin temsiliyetini oluşturmaktan öte değildir. Devletin bekası uğruna “erken seçim” kararına hiçbir cepheden karşı çıkış olmamış ve halkın umudunu sandığa gömmenin çabası ve gayreti içerisine girilmiştir.
Halkımızın haklı talepleri sandıkla boğulmaya çalışılırken, kitleler arasında gelişen ekonomik demokratik akademik talep ve tepkilerini devrime kanalize etmeyecek her tutum yanlış yönlere akacaktır.
Ekonomik, demokratik, akademik hak taleplerinin yığınlar arasında yükseldiği böyle bir dönemde halkın haklı öfkesini Demokratik Halk Devrimi’ne kanalize etmek, halk gençliğinin devrimci tutumu olarak önünde duran bir görev olmalıdır. Faşizme karşı mücadeleyi işçi sınıfı, ezilen uluslar, baskı ve sömürü altındaki tüm kesimlerin gerçek kurtuluşunu devrim, sosyalizm ve nihai komünizmle taçlandıralım.
Geleceği çalınan biz gençler,
‘68 devrimci kuşağı ruhuyla, ‘68 devrimci kopuşun 50. yılında öfkemizi kuşanıp egemenlerin tahtını seçmeye değil sarsmaya; 68’ devrimci kuşağının militan ruhunu kuşanarak kurtuluşun seçim aldatmacasında değil Demokratik Halk Devrimi mücadelesinde olduğu gerçekliğiyle seçimleri boykot etmeye!
Kurtuluş Sandıkta Değil Devrimci Mücadelededir!
Geleceğin Sandıkta Değil, Boykotta!
Partizan Gençlik İnisiyatifi / Marksist Leninist Maoist
(PGİ/MLM)